Downloading FL Studio via torrent sites often leads users to unauthorized and pirated versions of the s...
- 10.10.2022
- Devamını Oku
Türkiye’deki rüzgâr enerji santrallerinin çevresel etkilerini yönetirken, IFC’nin (Uluslararası Finans Kurumu) sosyal ve çevresel standartları en etkili araçlara dönüşmüş durumda. Bu blog yazısında Etkinin Azaltılması Hiyerarşinin (İng. Mitigation Hierarchy) uygulanması konusunda ülkemizin hangi aşamada olduğunu ele alıyoruz.
Rüzgar enerjisi temiz enerji kaynağı olarak her geçen gün daha büyük bir rol oynasa da, Türkiye’deki rüzgar enerji santrallerinin küçük bir kısmı biyoçeşitliliğe olan etkiyi azaltmak adına somut çalışmalar yapmaktadır. IFC’nin yönergelerinde doğaya olan etkinin sıfır seviyesine çekilmesi, hatta kritik habitatlarda doğaya katkı sağlanması hedefleniyor. Bu hedeflere ulaşmak, inşaat ve işletme aşamalarında “etkiden kaçınma”, “etkiyi küçültme”, “habitat restorasyonu” ve kalan zararın “telafisi” adımlarının sırayla izlenmesi ile mümkün olabiliyor.
Biyoçeşitlilik etki yönetimi projenin en başından itibaren dikkate alınmalıdır. Lisans aşamasında, göçmen kuşların yoğunlaştığı darboğaz alanları veya yaşlı ormanlar ve sulak alanlar gibi verimli habitatlar kaçınmak (İng. Avoidance) büyük bir adımdır. Ülkemizde lisans verilme sürecinde milli parklar gibi korunan alanlardan büyük ölçüde kaçınılsa da kritik habitat tanımındaki Hatay’da Belen Geçidi göç noktasında ve Silivri’deki soyu tehlike altındaki Şah Kartal yuvalarının çevresinde onlarca lisans verildi. Yerel ölçekte yerleşimlere türbin lokasyonlarının biyoçeşitlilik değeri nedeniyle taşınması nadiren gerçekleştirildi.
İkinci aşamada, etkiyi küçültmek (İng. Minimisation), en yaygın pratikle, kuş ve yarasa çarpışmalarını azaltmayı hedefliyor. Kuş hareketlerinin yoğun olduğu sahalarda görevlendirilen deneyimli gözlemciler alana özel hazırlanmış “Geçici Türbin Durdurma” (İng. Shut-down on Demand) protokolünü takip ederek, kuşların riskli uçuşları sırasında türbinleri geçici olarak durdururlar. Yüksek sayıda yarasa karkası bulunan sahalarda ise, gece saatlerinde türbinlerin durdurulacağı zaman ve koşulların programlaması gerekir. Hava sıcaklığı, rüzgar hızı, mevsim ve gece saati gibi parametrelerle hesaplanan riskli “zamanlarda” türbin aktivitesi “kısıtlanır” (İng. Curtailment). Etkili bilimsel araştırmalar sayesinde, türbinlerin durdurulmasından kaynaklanan enerji üretimi kaybını asgari düzeyde tutulabilir. Maalesef bugün, kuş göç yolları üzerinde bulunan Türkiye’deki rüzgar enerji santrallerinde etkiyi küçültme çabası gösteren bir avuç santral bulunmaktadır.
Üçüncü aşamada inşaat sırasında bozulan alanların ekolojik restorasyonu söz konudur. Yaygın restorasyon çalışmalarında toprak ve bitki örtüsünün korunması ve soyu tehlike altındaki bitkilerin translokasyonu hedeflenir. Ancak bitki translokasyonların başarısı 10 yıl gibi uzun dönemde takip edilmemektedir. Bu aşamada da genel bir iyileştirme şarttır.
Etkiyi Azaltma Hiyerarşisinin dördüncü adımı telafi (İng. Offset) çalışmalarıdır. Ekolojik etkinin telafi edilmesi ulusal sektörlerde büyük ölçüde “duyulmamış” bir konudur. Yaygın kanının tersine, orman alanlarında tahsil edilen kesim izni bedeli, doğrudan başka bir sahanın ağaçlandırılmasında kullanılmayabilir. Proje sahasındaki ekolojik özelliklerle denk olmayan nitelikteki ağaçlandırmalar, örneğin, meşelik bir alana kurulan proje için başka bir ilde kurulan kara çam plantasyonu telafi koşullarını sağlamaz. Türkiye’de mevcut mevzuat, anlayış ve uygulamalarda, hâkim olan üretim önceliği telafi stratejisinde büyük bir zorluktur.
Türkiye’deki rüzgar santrallerinde Etkiyi Azaltma Hiyerarşisinin uygulaması henüz emekleme aşamasında olsa da, bazı aktörlerin çok önemli adımlar attığını söyleyebiliriz. Etkinin sıfır seviyesine çekilmesi ve doğaya katkı sağlanması, önümüzdeki yıllarda projeler için giderek önem kazanacak bir konu olarak görünüyor. Daha iyi uygulamalar için üç madde öne çıkıyor: